Çalışma, ana hatlarıyla, konu hakkında üç tür sonuca işaret etmektedir. Birincisi, genel olarak insan hakları, özel olarak da AİHS kaynaklı yükümlülükler ile genel olarak göç alanının, özel olarak da AB ve Türkiye göç hukukunun kesişim çizgilerini belirginleştirip, bu ikisi arasındaki ilişkiyi mümkün olduğunca netleştirmektedir. İkincisi, bu çalışma, ister AB ister ona üyelik yolundaki Türkiye söz konusu olsun, son yıllarda önemi giderek artan göç hukuku ile onun üstündeki kısıtlardan birisi olan ve önemi hiç azalmayan insan hakları arasındaki ilişki özelinde belirli bir eğilimi ortaya koymaktadır. İnsan hakları kaynaklı yükümlülükler, bir yandan, bir kişiye katı bir kuralı doğrudan uygulamaktan ziyade, o kişinin kişisel durumunu dikkate alan “bireyselleştirilmiş” bir değerlendirme üzerinden hareket etmeyi gerektirmektedir. Bu yükümlülükler, diğer yandan, pratikte etkili uygulanabilmek adına “kişisel özgürlüklerin geleneksel gardiyanı” addedilen mahkemelere ihtiyaç duymakta ve bu, gittikçe artan bir “yargısallaşma” veya “yargı önüne taşınma” hâli doğurmaktadır. Üçüncüsü, bu çalışma, AB ve Türkiye göç hukukunu AİHS ışığında hemen hemen tümüyle aydınlatırken; önümüzdeki yıllar, AB açısından ABTHŞ ile HGİ ve Türkiye açısından AY üzerinden temel hak korumasının “asgari müşterek” oluşturan AİHS standardının üstüne ne ölçüde çıkacağını gösterecektir.